27 Şubat 2013 Çarşamba

                                                                                                                         

17 Şubat 2013 Pazar

"Zamanla geçer" diye yalan söylerler sana. Geçmeyeceğini onlar da bilir bilmesine... Bile bile yalan söylerler sana. "Zamanla geçer" derler. Zamanla daha bir yarım kalacaksın demezler mesela. Zamanla daha çok özleyeceksin demezler. Zamanla başka biriyle olmayacağını/olamayacağını anlayacaksın demezler. Çaresizce ondan uzaklaşmak insana çok acı verir demezler. Zamanla herkesi ona benzeteceksin demezler. Onsuz yaşamaya alışılmıyor da demezler. Sana "zamanla geçer" derler sadece. Yayvan bir teselli verirler sana. Gözlerinin içine baka baka yalan söylerler. Bu yalana inanmak istersin... İnanamazsın. Zamanla geçmez çünkü...Geçemez.

16 Şubat 2013 Cumartesi

Trendeyim. Gece bir yorgan gibi örtmüş şehrin üstünü, pencereden dışarıyı izleyemiyorum bu yüzden. Bir çocuk elinde kırmızı bir balonla koşup duruyor, bana bakıp bakıp gülüyor, ona bakıyorum bazen... Arkamda da iki tane kadın konuşuyor. Trenin sesine eşlik ediyor konuşmaları... Nasıl desem, herhalde canım sıkıldığından dolayı kulak misafiri oluyorum onlara...Kadın yanındaki kadına:

Kaç defa unuttum diye itiraf ettim kendime. Evet, unuttum ya dedim. Bu sefer unuttum dedim. Yeminler ettim kaç defa. Büyük yeminler ettim. Söz verdim. Onu düşünmemek için söz verdim kendime. Ama unutamadım işte UNUTAMADIM. Unuttum denilince unutulmuyor...Ne yapacağını şaşıyor insan. UNUTULMUYOR...Ne yaparsan yap unutulmuyor. Geçen gün  oğlunu gördüm, sokakta top oynuyordu arkadaşlarıyla, oturdum hüngür hüngür ağladım biliyor musun? Aynı onun gibi gülüyordu çocuğu da, ne kadar çok benziyordu. İçim cız etti. Yüreğimin yerinden söküldüğünü hissettim. Nefessiz kaldığımı düşündüm. UNUTULMUYOR!.. Ne yaparsan yap...Ne kadar yemin edersen et... Kaç yıl geçerse geçsin...Unutulmuyor.

Unutulmaz...                                                    
                                                                                                    Hakan Altay                                    



13 Şubat 2013 Çarşamba

Eminim yolda giderken sizde görmüşsünüzdür, yolun üzerinde ezilerek ölmüş bir kirpi, kurbağa, yılan... Hiç düşündünüz mü o hayvanlar neden orada ezilerek öldü diye. Düşünmediysen söyleyeyim, neredeyse yüzlerce yıldır bir kirpinin yoluna yol yapan beyinsizler yüzünden ölüyor o kirpi, düşünsene! Kirpisin, neredeyse içgüdülerine işlemiş bir yol o senin... Baban, annen, deden, neyin var neyin yok o yoldan geçmiş. Sonra bir beyinsiz gelmiş, hiçbir şeyi düşünmeden laaaaaaaaaaaaak diye kendisi için yol yapmış oraya. Senin yoluna... Sana da ezilerek ölmekten başka bir seçenek bırakmamış yani...

14 şubatta öyle. Neredeyse binlerce yıldır sevgililer birbirlerini sanki sevmiyormuş gibi bir gün belirlemiş beyinsizin biri, o günü kutluyoruz. Hediyeler alınıyor, her şey samimiyetsiz bir şekilde cıvık cıvık bir yapaylığa bürünüyor. Tüm alışkanlıklarınla paldır küldür ezmek istiyor seni laaaaaaaaaaaaaaaaaak diye. Neden? Çünkü yol yaparak afedersin içine sıçmadığı/sıçamadığı bir tek bu kaldı... Mütemadiyen tüketen, harcayan deliler gibi para saçan birine dönüşmen için... Sevmek=Hediye almaktır saçmalığına bürünmen için...

12 Şubat 2013 Salı

Yine her şeyin eskisi gibi olmasını istersin bazen. Yine eskisi gibi onunla gülmek, yine eskisi gibi onunla yürümek, yine eskisi gibi onunla bağıra çağıra kavga etmek istersin. Yine eskisi gibi küçük şeylerden ötürü saatlerce tartışmak istersin. Yine her şey yeniden başlasın istersin. Yeniden olsun her şey... Sanki her şeye yeniden bir anlam yüklemek ister gibi... Deli gibi kıskanılmak istersin mesela. Yine gelsin de deliler gibi kıskandırayım onu dersin. İstersin. İstersin ama işte olmaz. Her şey yaşanmış ve bitmiştir. Hiçbir şeyin onu getiremeyeceği bir uzaklıkta olduğun zamanlarda, nereye gidersen git aslında hep ona gelirsin. 

10 Şubat 2013 Pazar

 Diyorum ki: Bu gidişlerin de bir zamanı olmalı. Geri dönüş için bir kapı bırakmalı misal. Kötü bir zamanda gitmemeli. Kötü bir zamanda giden seni hep kötü zamanlarda hatırlar çünkü... Giden tekrar dönmek istemez bu yüzden. Geri döndüğü zaman her şeyin bıraktığı gibi kalmasından korkar. Gittiği zaman elde ettiği rahatlığa tekrar kavuşamayacağından korkar. Gurur yapar, tabular oluşturur, hep kötü zamanlarda kalır aklı... Geri dönmek istese bile dönmez bu yüzden... Hiçbir şeyin değişmeyeceğinden korktuğu için dönmez.

Öyle bir zamanda gitmeli ki dönüşü de mümkün olmalı... Kötü bir zamanda gitmemeli.  Çalmaya cesaret edeceği bir kapı, en azından bir tane kapı açık bırakılmalı. 

7 Şubat 2013 Perşembe

Kime bakarsan bak onu görürsün. Aynı onun gibi gülüyor dersin. Aynı onun gibi yürüyor dersin. Aynı onun gibi...

Bir şeyleri hep ona benzetirsin. "Lan yoksa bu o mu?" dersin karşından gelen birine bakarken, o olmadığında anlarsın... Anlarsın. Unutamayacağını anlarsın mesela. Yıllar geçtikçe unutacağını sandığın zamanlara güler geçersin. Zaman geçtikçe daha çok özlediğini anlarsın. 

Anlarsın anlamasına ama neredeyse her gün beraber bindiğin otobüse de an gelir bir yabancıymış gibi binersin.  Birlikte binmesen bile gözlerin onu arar, ne olur o da otobüste olsun diye istersin. Bir yerlerde öylece duran bir umut ışığı için istersin bunu!..Neredeyse ciğerini bildiğin insanla karşılaştığın zaman görmemelizlikten gelmenin ne demek olduğunu da anlarsın. İçin içini yer ama bunu yaparsın. Her şeyi anlarsın ama neden bu durumda olduğunuzu anlamazsın...Anlayamazsın. 

6 Şubat 2013 Çarşamba

"Ne kadar çok hediye alırsa o kadar çok seviyor...". Yok böyle bir şey. Daha çok tüketen, daha çok harcayan bir insan olman için uydurulmuş bir yalan o. İnanma bu yalanlara, 14 şubat da bu yalanın bir parçası.  Her şeyi tüketen, hesaplayan insanlar olduk çıktık. İmkansıza aşık olmak ne demek bilmeyen, mütemadiyen hesaplayan, cebindeki parasına göre aşık olan insanlar olduk.  Yeşilçam aşkları diye bir şey kalmadı. Zengin kız, fakir oğlan aşkları tarihe karıştı. Hediye alabildiğin ölçüde seviyorsun(!) Hediye almak sevdiğini göstermenin tek yolu oldu. Farkında mısın?                                                                          

2 Şubat 2013 Cumartesi


Kaybetme korkusu duymadan sevmek,  sevmekten ziyade bir alışkanlık biçimidir. Ne kadar güvenirsen güven içinde birazcık da olsa bir kuşku taşımıyorsan, onu kaybederim diye korkmuyorsan, arada sırada ona karşı git-gel yaşamıyorsan... Sevmiyorsun. Sadece yüksek bir alışkanlığa sahipsin.

Sevmek kaybetmekten korkmaktır. Bazen yersiz bir şekilde şüphe duymaktır. Bazen saçmalamaktır. Bazen yapma dediklerini yapmaktır, yap dediklerini yapmamaktır. Alışkanlıkların dışına çıkmaktır... Alışmamaktır. Alışkanlıklara teslim olmamaktır