12 Eylül 2013 Perşembe

Eylül

 İnsan en çok bir eylül akşamı özler. Bir gülümsemeyi, bir sıcak merhabayı, bir bakışı, bir sesi... Yaprak yaprak dökülür özlemler, bir ağaç gibi...

 Bir şehre karşı oturup, düşünürsün: O güzel insanlar gittiler. Belki de hiç gelmeyecekler. İşte bu yüzden zamanında yaptığın saçmalıklara kızarsın, keşke daha çok sarılsaydık dersin, bir şeyleri hep "daha çok" yapsaydık.  O zamanlara daha çok şey sığdırabilseydik...

 "Böyle olmamalıydı, şu an sarılıyor olmalıydık, eylül bu yağmursuz olur mu hiç?Yağmur yağacak, ben kiminle şemsiyenin altına gireceğim şimdi?"

Hiç kimse eylül ayında, tek başına şemsiyenin altında yürüyecek kadar yalnızlığı hak etmiyor

                                                                 Hakan Altay

30 Ağustos 2013 Cuma

Eksik

Bir şeyler eksik kaldı.
Belki acı bir kahveydi içmemiz gereken.
Belki bir şarkıydı, dinlememiz gereken.
Belki bir filmdi, izlememiz gereken.
Belki bir yemekti, yememiz gereken.
Belki bir parfümdü; kokusunu duyunca dönüp bakmamız gereken.
Eksik kaldı işte!
Olması gerekenler olmadı;
Belkiler gerçekleşmedi.
Bize yine yalnızlık kaldı.
Radyoda mütemadiyen çalan bir şarkı gibi;
Yine yalnızlık çaldı!
Bir şeyler hep eksik kaldı.
Bir türlü tamamlayamadık.
Zamanı, mekanı bir türlü,
Tutturamadık.

              Hakan Altay

29 Ağustos 2013 Perşembe

Kusur

Kusurlar aşkın süsüdür. Eğer kusursuz bir aşk arıyorsan, boşuna arama! Bulamazsın. Hem bulsan bile, kusursuz bir aşk, fevkalade sıkıcı olur. Her şeyiyle mükemmel olan bir insanı sevmenin sıkıcılığı aşka zemin oluşturmaz... Aşk başlı başına kusurlarla doludur. Karşındaki insanı, hatalarına rağmen sevebilmektir. Bazen ona tahammül etmektir, yaptığı davranış doğru olmasa bile yanında durabilmektir. Kavgadır, tartışmadır, ne kadar olumsuzluk varsa hepsinden bir parçadır işte!

 Tüm bunları, sıkıca sarıldığın bir anda, ne kadar olumsuzluk varsa hepsini unutabildiğini hissetmektir aşk. En önemlisi de tüm zıtlıklara, kavgalara, tartışmalara rağmen, elini uzattığın zaman o eli tutacak birinin var olduğunu bilmektir...

                                                                                    Hakan Altay

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Yalanlar

Yalanlar söyleyeceksin kendine. "Unuturum" diyeceksin misal; sonra "özlemem, geçmişte kalır" diye büyük laflar edeceksin.

Zaman geçecek, şehirler eskiyecek, bir tren geçecek şehrin içinden, belki bir şarkı çalacak.

İşte o zaman unuturum demenin ne kadar safça olduğunu anlayacaksın, geçmişte kalır dediğin zaman ettiğin büyük laflara inanamayacaksın.

Çünkü unutamayacaksın. Bu kadar basit! Unutamayacaksın. Geçmişte de kalmayacak, bir şarkı diyorum bak bir şarkı, şehrin içinden geçerken tren, çalacak o şarkı ve sana her şeyi hatırlatacak yeni baştan...

Üşüdüğünü hissedeceksin. İçinde bir yerlerde, çok derinlerde, bir acı duyacaksın. 

                                 Hakan Altay

16 Ağustos 2013 Cuma

Özlersin

Sana sürekli onu anımsatan bir şeyler her zaman bulursun. Bir mesaj, bir şarkı, bir sokak köşesi, bir koku, bir gülümseme...

Sonra onlar beyninin bir köşesinde kalır. Sana onu anımsatan ne varsa, hepsi aniden beynine hücum eder. Özlersin! Sadece özlersin. Geriye kalan her şey her zaman bir parça anlamsız olur. Hiçbir şeyi umursamadan özlersin.

Elinden hiçbir şey gelmeden özlemek; çaresiz olduğunu hissettirir sana.

 "Keşke yanımda olsaydın şu an."  Bu cümleden daha anlamlı bir cümle henüz kurulamadı yeryüzünde...

                                       Hakan Altay

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Ümit

Bazı ümitler vardır ki; ümit ettiğin şeyin gerçekleşmesi o ümitten daha güzel değildir.
O yüzden bazı insanlar hiç gelmemeliler;

Belki gelseler, bu kadar güzel olmayacak. Onların geleceğini ümit etmek, gelmelerinden daha güzel.

Bir ümidin olduktan sonra, başını yastığa koyduğunda düşündüğün biri varsa, o mutluluk yeter sana!

O yüzden bırak gelmesinler, tüm ümidini her şeyi mahvetme şansı verme ona!

Gelince her şey güzel mi olacak? Geldikçe çirkinleşen o kadar insan var ki...

Ben sana baştan söyleyeyim;

Hiçbir şey o ümidin gerçekleşmesini beklemek kadar güzel olmayacak. Bu durum, hayatın acımasız ama tuhaf gerçeği.

Sen de hayatla olan bu savaşında, kuralına göre oyna işte! Gelmesin, o güzel ümidine sarıla sarıla uyu!

                                                                                                   Hakan Altay

10 Temmuz 2013 Çarşamba

AŞK;

                                                           
                              Kimi zaman tuttuğun takımın renkleridir AŞK
                                       Kimi zaman sevdiğin bir şehirdir.
                                  Kimi zaman küçük bir gülümsemedir
                                      Kimi zaman ilahidir.
                                 Kimi zaman imkansızı istemektir.
                             Kimi zaman birilerinin asla yapamadığı şeyleri yapmaktır.
                                Kimi zaman yaptığın işindir.
                             Kimi zaman karşılıksızdır.
                                Kimi zaman yaşadığın zamana ve mekana aykırı olandır.
                            Kimi zaman çok saçmadır.

    Hayatı anlamlandırma çabası içerisinde olan insan; Birileri için her ne kadar çok saçma ve anlamsız olsada hayatın saçmalığından, sıkıcılığından kaçmak için bir şeylere sarılır.

                                            Sarıldığın şeydir AŞK.

                                                                               Hakan Altay

             

7 Temmuz 2013 Pazar

Gel işte

 Gel. Aniden gel ama; sabahın altısında, gecenin bir yarısında gel! Her şey tam bitti dediğim an da, ben hiç hazır değilken gel! Sebepsizce başlayan bir sancı gibi, gecikmeli bir trenin gelişi gibi, en sevdiğim şarkının radyodan bir anda çalışı gibi, eski bir fotoğrafın ortaya çıkışı gibi gel.

 Çayın içinde yamulmuş petibörü bardağın içine düşmeden ağza atar gibi, mağazada denediğim pantolonun üzerime tam olması gibi, aylar sonra giyilen montun cebinden bulunan kağıt para gibi, sigara paketinde bulduğun son sigara gibi, buzdolabını açtığımda karşılaştığım sütlaç gibi gel!

 Gel işte, bırak şu inadı! Sen gelirsen, bu şehir daha güzel olacak. 

                                                                                                 Hakan Altay

2 Temmuz 2013 Salı

Evet

 Kalabalıklar içerisinde onun yüzünü aradın mı hiç? Karşından yürüyerek gelen birini gördüğün zaman "o mu yoksa şu gelen," diye iç geçirdiğin oldu mu? Otobüse, vapura, trene "acaba o da burada mıdır," diye bindiğin oldu mu?  Her telefon çaldığında arayanın o olduğunu zannettin mi? Gece uyurken en son düşündüğün kişiyle sabah uyandığında ilk düşündüğün kişi aynı kişi oldu mu? Hani olur da belki yine buradan geçer diye bir durakta, bankta, parkta sebepsizce beklediğin oldu mu? Çaktırmadan bakıp göz göze gelmeyi delice istediğin biri oldu mu?

 Bu sorulardan herhangi birine vereceğin cevap "evet" ise sen de gerçekten sevmişsin. Sezen Aksu diyor ya: Ciğerlerin sökülürcesine sevmek...Öyle sevmişsin. Belki o insan bunu anlamayacak kadar şapşal olabilir ama bir gerçek var: Sen de sevmişsin, aşık olmuşsun. Hem de ciğerlerin sökülürcesine... Gerisinin ne önemi var?

                                                                                                Hakan Altay

29 Haziran 2013 Cumartesi

5

En zoru da senin için artık olmayan bir insanı hayallerinde, masallarında  ve rüyalarında yaşatmaya çalışmaktır.

Onun gibi yürüyen, onun gibi gülen, onun gibi kokan; onu bir şekilde andıran insanlar olacaktır hep. Bu seni daha çok paranoyak yapmaktan başka bir şeye yaramayacak.

Düşlerin bile yetmeyecek, hiçbir masal onun kadar güzel olmayacak zira.

                                                                   Hakan Altay

28 Haziran 2013 Cuma

4

Varlığı mutlu etmeyecek belki; içindeki tüm boşluğu doldurmaya yetmeyecek. İçinde hep bir "boşluk," soğuk bir yalnızlık kalacak. Kimsenin dolduramadığı , bir türlü anlayamadığın, anlatamadığın içten gelen ağır bir yalnızlık.

Ama yokluğu da yetmeyecek. Yokluğu seni mahvedecek.

                                                           Hakan Altay

26 Haziran 2013 Çarşamba

3

Biliyorum karmakarışıksın. Kendi denizinde boğuluyorsun, bu sessizlik seni bitiriyor.  Uçurumlardan düşüyorsun, kendi içinde yaralısın, ateşlerde yanıyorsun, bitti diyorsun.

Ama bitmedi, sen de biliyorsun, bitmeyecek!

Bir sarılış, bir koku, bir şarkı yine her şeyi tepetaklak aynı yere getirecek. O kalp izi bir buğulu cam değil ki silinsin gitsin, her şey bitsin.

Bitmeyecek.

                                                                                              Hakan Altay                                                                   

23 Haziran 2013 Pazar

2

 Bilinmeyen bir düş,  unutulmuş bir masal, söylenmemiş bir türkü bu... Söylenmemiş ne varsa her şeyden bir parça işte! Ne kadar konuşursan konuş eksik kalır ya hani bazen, anlattıkların hiçbir zaman karşındakinin anladığı olmaz, anlatamazsın, sadece susmak istersin, susarak anlatmak...

 Bu da öyle işte! Ne kadar anlatırsan anlat, anlamayacak. Belki bir baksa gözlerinin içine, anlayacak. Belki bir dokunsa o ellerine, sadece masum bir dokunuşla her şeyi anlayacak.

Ama ne kadar konuşursan konuş, anlatamayacaksın. Bir şeyler hep eksik kalacak, tamamlayamayacaksın.


                                                                                                Hakan Altay



19 Haziran 2013 Çarşamba

Sosyal Frekans

Bu cumadan itibaren her cuma saat 20:30'da Radyo Seyhan'da "Sosyal Frekans" programını sunacağım..

Nasıl

Nasıl bir şey biliyor musun?

Birisi onu güldürdüğünde kıskanmak gibi,  aynı trene binmek gibi, bir sokak köşesinde karşılaşmak gibi, bir şarkıda anımsamak gibi, çağıl çağıl akan bir nehir gibi, süzüle süzüle uçan bir kuş gibi,  yazı tura atışında dik gelmesi gibi, çok kısa gibi, çok uzun gibi, bir film gibi...

Nasıl bir şey biliyor musun?

Hem mutlu olmasını isteyip hem de sensiz mutlu olmasından korkmak gibi, anla işte, öyle bir şey.

                                                                                                                 Hakan Altay                              

16 Haziran 2013 Pazar

soğuk bir

Bu soğuk bir yalnızlık... Hani her şeyi bir kenara bırak, unut! Tüm duygularla bir nebze de olsa baş edebilirsin; ama o özlemler yok mu o özlemler... İşte onu asla önleyemezsin.

Bir akşam vakti, tesadüfen açtığın küçük bir radyodan bir şarkı çalar ve tüm o özlemler aniden su yüzüne çıkar. Seni soğuk bir yalnızlığın ortasında bırakır.

                                                      Hakan Altay

26 Mayıs 2013 Pazar

aşk

Neydi aşk?
Bir türlü tanımlayamadığımız bir duygudur aşk. Sayfalarca anlatsan, ciltlerce kitap yazsan, gene anlatamazsın. Hep bir şeyler eksik kalır, anlattıkların o eksik olanların yanında kocaman bir hiç olur. Tanımlayamamaktır aşk. Anlatamamaktır. Bir bakışa yeryüzünün en büyük şairlerinin, yazarlarının, aşıklarının anlatamadığı şeyleri sığdırmaya çalışmaktır. Bir gülüşe sığınmaktır. Bazen çelişkilerin içerisinde kalmaktır. Bazen kendine yalan söylemektir. Bazen bile bile gitmektir. Gitmek istemediğin halde gitmektir, gitmek zorunda kalmaktır. Anlamsız gurur yapmaktır aşk, dinlediğin her şarkının anlamlı gelmesidir. Karşılıksız sevmektir. Acaba bugün onunla karşılaşır mıyım diye paranoyalar üretmektir. Ona çaktırmadan bakmaktır. Özlemektir, hem de deli gibi özlemektir. Kokusunu, ses tonunu, kavgalarını, ona ait olan ne varsa, güzel ya da çirkin her şeyini özlemektir. 

Ne yaparsan yap, kendine verdiğin sözlerin bile bir noktadan sonra anlamsız olmasıdır aşk. Yelkenleri suya indirmektir. Unuttum diye kendini kandırmaktır, unutmamaktır. Her gördüğünde mütemadiyen bir bungee jumping yapma halidir, adrenalin salgılamaktır aşk. Ona bakınca gözlerinin içinin gülmesidir, onun da bunu fark ettiği o andır aşk.

Kim ne derse desin, her türlü çirkinliğe, kire bulaşmış dünyanın kirletemediği, kirletemeyeceği tek duygudur aşk. 

23 Mayıs 2013 Perşembe

gitmek

Ne onunla olur; ne de onsuz olur. Çelişkilerin ortasında bırakır seni..
Sigaranın zararını bile bile içen bir tiryaki gibi, tuttuğu takımın mağlup olacağını bildiği halde maça giden bir taraftar gibi, 

Olmayacağını bilerek gidersin peşinden. Sadece gidersin. Neden gittiğini bilmeden, sebepsiz, çıkarsız...İçinden bir ses "git" dediği için gidersin.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Yapar

 Yapmaz deme!
 Yapar, her şeyi yapar şu insanoğlu. İçinde türlü türlü kıskançlık, bencillik taşır. Kendi çıkarı için gözü hiçbir şeyi görmez. Her şeyi yapar. Yapmaz dediklerini yapar, yapar dediklerini yapmaz.
 Şaşırtır seni. Yapmaz deme işte! Ya da de, gör bak yapacak, çıkarı için her şeyi yapacak, şaşırtacak seni...

                                                                                                       Hakan Altay

17 Mayıs 2013 Cuma

44421214

Her şeyde biraz biraz ondan var, sana onu anımsatmak için... 
Her rüyada, şarkıda, sokakta, hayalde, masalda, mesajda, telefon çalışında, filmde; her şeyde biraz biraz ondan var. Saklanmış, seni bekliyor.

Unutmaman için... Hiçbir şeyin eskide kalmaması için...

Anla bunu artık!

                                                          Hakan Altay


Özlemek

Özlemek. Ama nasıl?
Bir daha hiç olmayacak şeyleri özlemek mesela. Gözlerinin içine bakarak gülümsemesini özlemek, saçma sapan tavırlarını özlemek. Dünyanın en zor, en dayanılmaz duygusu... Boğazına bir yumruk gibi inecek şekilde, insanı çaresiz olduğunu hissettirecek şekilde özlemek.

Özlemek işte! Bir çocukluk anısını, bir tren yolculuğunu, bir sevgili gülüşünü, bir anne yemeğini, bir şehri, bir mevsimi, bir martı çığlığını, bir kış sobasını; bilmeden, anlamadan özlemek.

Kıymetini bilinmeyen zamanların, intikam alırcasına sende bıraktığı o önlemez his, tüm yüreğinle hissettiğin, paylaştıkça artan, insanı mahveden bir yangın...ÖZLEMEK.

                                                                                  Hakan Altay


16 Mayıs 2013 Perşembe

Anlayacak

Konuşsan, anlatsan her şeyi. Bir şeyler hep eksik kalacak, anlatamayacaksın. En iyisi, tüm söylemek istediklerini, bir gülüşe bir bakışa sığdırmak. Ciltlerce kitap yazsan, saatlerce konuşsan, gene de anlatamazsın. Gene de bir şeyler hep eksik kalır. Gene de...

Sen en iyisi şöyle bir bak, gül! O her şeyi anlayacak.

                                                                                   Hakan Altay                                                            

10 Mayıs 2013 Cuma

Boşluk

Dünyaları önüne ser, en çok sen sev, en çok sen özle... Ne yaparsan yap!
Her zaman içinde bir boşluk kalacak. Hiç kimsenin,  hiçbir şeyin dolduramadığı bir boşluk.

O boşluk içinde hep kalacak işte!
O boşluk hiçbir zaman dolmayacak.  Bir süre sonra anlayacaksın ki aslında o boşluk sensin. Senin   bitmeyen yalnızlığın. Tüm benliğinle, yalanlarınla, gerçeklerinle, yanlışlarınla,  doğrularınla, derdinle, sevinçlerinle,  hüzünlerinle, özlemlerinle, aşklarınla, sevginlerinle,  kavgalarınla; velhasıl-ı kelam hayatın omzuna yüklediği her ne varsa, her şeyinle sensin o boşluk.

O boşluğa baktıkça her daim sıkıldığını ve yalnızlaştığını hissedeceksin. Senin sen olduğunu, biricik olduğunu ve Samanyolu galaksisinde var olan milyonlarca gezegenden sadece birinde, tek başına olduğunu sana iliklerine kadar hissettirecek...

Hiç dolmayacak.        
                                                                          Hakan Altay


7 Mayıs 2013 Salı

Şarkı

Vazgeçmek istersin. İstediğin için değil; mecburiyetten... Sevmemek istersin, hani Şebnem Ferah diyor ya: "Sil baştan başlamak gerek bazen..." Aldanırsın şarkılara. İnanırsın. Vazgeçmek gerek diye düşünürsün. Biri sorduğunda, "öyle olması gerekiyordu" tarzında beylik cevaplar vermek için...Kalbini bunaltan, yanaklarını ıslatan ne varsa hepsi için böyle yapmak istersin.

Yapamazsın ama... Neden yapamadığını bir türlü bilemeyerek yaşarsın öyle. Bir gülüş, bir bakış, bir merhaba, bir günaydın mesajı, bir nasılsın sorusu sana her şeyi unutturur.  Tüm şarkıları sil baştan yazarsın. 

VAZGEÇEMEZSİN.

                                                                                                         Hakan Altay

27 Nisan 2013 Cumartesi

Tamamlanamayacaksın

Özleyeceksin. Sesini özleyeceksin misal. Seslenişini, bir "alo" deyişini özleyeceksin. "Günaydın" mesajı atmasını özleyeceksin. Bağıra çağıra kavga etmeyi özleyeceksin. Birlikte saatlerce alışveriş yaparak  sıkılmayı özleyeceksin.  Başının etini yemesini özleyeceksin. Sinir etmesini özleyeceksin. Gülüşünü özleyeceksin sonra. Bakışını, çaktırmadan gelip usulca sarılışını özleyeceksin. Saçma sapan şeyleri özleyeceksin.

Özlemem deme. Özlemem dediğin her şeyini özleyeceksin. En çok da ona ait olan, kabul etmediğin,  eleştirdiğin, sevmediğin şeyleri özleyeceksin. Şaşıracaksın. Anlamayacaksın, anlatamayacaksın. Hiç kimse bu özlemlerini dindiremeyecek. 

Onsuz bir yanın hep eksik kalacak. Tamamlanamayacaksın.

                                                                                                    Hakan Altay                                                              

22 Mart 2013 Cuma

Yılanlar, İnsanlar ve Umutlar

Bazı yılanlar nasıl ölür biliyor musunuz? Yaşar Kemal'in şu an anımsayamadığım bir kitabında okumuştum, yılanları anlatıyordu. Koskocaman bir yılan, bir yerlerden aldığı darbe sonucu sadece küçük bir çizik yara alıyordu . Daha sonra o küçük çizik, sinekler için kan emmek için bir kaynak oluyordu. Koskocaman yılanı, sineklerin üşüşmesiyle küçücük bir çizik öldürüyordu böyle. O küçücük çiziği sinekler büyütüyor büyütüyor yılanı lumburlop yeyip bitiriyordu.

Umut etmekte insan için yılanın yediği o küçük çiziğe benzer. Önce  küçücük bir çiziktir umut. Sonra o umut sineklerin çiziğe üşüşmesi gibi ihtimalleri toplar başına... O ihtimaller beynini ele geçirir bir süre sonra. Bindiğin otobüste, trende, gittiğin her yerde gözlerin onu arar, karşılaşma ihtimalini sevmektir bu işte! Karşılaşmadıkça o umut bir tokat gibi çarpar suratına, o küçücük umudun, sonu gelmeyen ihtimallerin esiri olursun sonra. Seni yer bitirir o umut! Koskocaman bir yılanı bitiren bir çizik gibi, ihtimaller aynı sinekler gibi üşüşür başına. Yayılır her bir yanına. Baş edemezsin. Seni yer bitirir.

                                                                                 Hakan Altay


10 Mart 2013 Pazar

 İçinde hiç kimsenin söndüremediği bir ümidin olduktan sonra tüm o reddedilişler, karşılaştığın olumsuzluklar umurunda bile olmaz.  Umurunda olmaz çünkü o ümit sana her şeyi unutturur. "Belki bu sefer olacak, belki bu sefer beni anlayacak" dedirtir sana. 

 Anlamaz ama işte. “Artık bitti, bu sondu” dersin. Kendi kendini teselli edersin. Sadece kendini kandırırsın bu sözlerle. Bir sabah uyandığında yine içinde ümitle uyanana kadar sürer bu sözler. Bir ümit labirentinin içerisinde oyalanır durursun böyle! Seni hiçbir zaman anlayamayacağını bile bile bir ümitle yaşarsın. O ümit sana hiç yapmayacağım dediğin şeyleri yaptırır. İnanamazsın bir türlü yaptıklarına ama yaparsın. Kendini bile tanıyamazsın. Ümit etmekten korkarsın.
                                                                                        Hakan Altay                                                                                   

27 Şubat 2013 Çarşamba

                                                                                                                         

17 Şubat 2013 Pazar

"Zamanla geçer" diye yalan söylerler sana. Geçmeyeceğini onlar da bilir bilmesine... Bile bile yalan söylerler sana. "Zamanla geçer" derler. Zamanla daha bir yarım kalacaksın demezler mesela. Zamanla daha çok özleyeceksin demezler. Zamanla başka biriyle olmayacağını/olamayacağını anlayacaksın demezler. Çaresizce ondan uzaklaşmak insana çok acı verir demezler. Zamanla herkesi ona benzeteceksin demezler. Onsuz yaşamaya alışılmıyor da demezler. Sana "zamanla geçer" derler sadece. Yayvan bir teselli verirler sana. Gözlerinin içine baka baka yalan söylerler. Bu yalana inanmak istersin... İnanamazsın. Zamanla geçmez çünkü...Geçemez.

16 Şubat 2013 Cumartesi

Trendeyim. Gece bir yorgan gibi örtmüş şehrin üstünü, pencereden dışarıyı izleyemiyorum bu yüzden. Bir çocuk elinde kırmızı bir balonla koşup duruyor, bana bakıp bakıp gülüyor, ona bakıyorum bazen... Arkamda da iki tane kadın konuşuyor. Trenin sesine eşlik ediyor konuşmaları... Nasıl desem, herhalde canım sıkıldığından dolayı kulak misafiri oluyorum onlara...Kadın yanındaki kadına:

Kaç defa unuttum diye itiraf ettim kendime. Evet, unuttum ya dedim. Bu sefer unuttum dedim. Yeminler ettim kaç defa. Büyük yeminler ettim. Söz verdim. Onu düşünmemek için söz verdim kendime. Ama unutamadım işte UNUTAMADIM. Unuttum denilince unutulmuyor...Ne yapacağını şaşıyor insan. UNUTULMUYOR...Ne yaparsan yap unutulmuyor. Geçen gün  oğlunu gördüm, sokakta top oynuyordu arkadaşlarıyla, oturdum hüngür hüngür ağladım biliyor musun? Aynı onun gibi gülüyordu çocuğu da, ne kadar çok benziyordu. İçim cız etti. Yüreğimin yerinden söküldüğünü hissettim. Nefessiz kaldığımı düşündüm. UNUTULMUYOR!.. Ne yaparsan yap...Ne kadar yemin edersen et... Kaç yıl geçerse geçsin...Unutulmuyor.

Unutulmaz...                                                    
                                                                                                    Hakan Altay                                    



13 Şubat 2013 Çarşamba

Eminim yolda giderken sizde görmüşsünüzdür, yolun üzerinde ezilerek ölmüş bir kirpi, kurbağa, yılan... Hiç düşündünüz mü o hayvanlar neden orada ezilerek öldü diye. Düşünmediysen söyleyeyim, neredeyse yüzlerce yıldır bir kirpinin yoluna yol yapan beyinsizler yüzünden ölüyor o kirpi, düşünsene! Kirpisin, neredeyse içgüdülerine işlemiş bir yol o senin... Baban, annen, deden, neyin var neyin yok o yoldan geçmiş. Sonra bir beyinsiz gelmiş, hiçbir şeyi düşünmeden laaaaaaaaaaaaak diye kendisi için yol yapmış oraya. Senin yoluna... Sana da ezilerek ölmekten başka bir seçenek bırakmamış yani...

14 şubatta öyle. Neredeyse binlerce yıldır sevgililer birbirlerini sanki sevmiyormuş gibi bir gün belirlemiş beyinsizin biri, o günü kutluyoruz. Hediyeler alınıyor, her şey samimiyetsiz bir şekilde cıvık cıvık bir yapaylığa bürünüyor. Tüm alışkanlıklarınla paldır küldür ezmek istiyor seni laaaaaaaaaaaaaaaaaak diye. Neden? Çünkü yol yaparak afedersin içine sıçmadığı/sıçamadığı bir tek bu kaldı... Mütemadiyen tüketen, harcayan deliler gibi para saçan birine dönüşmen için... Sevmek=Hediye almaktır saçmalığına bürünmen için...

12 Şubat 2013 Salı

Yine her şeyin eskisi gibi olmasını istersin bazen. Yine eskisi gibi onunla gülmek, yine eskisi gibi onunla yürümek, yine eskisi gibi onunla bağıra çağıra kavga etmek istersin. Yine eskisi gibi küçük şeylerden ötürü saatlerce tartışmak istersin. Yine her şey yeniden başlasın istersin. Yeniden olsun her şey... Sanki her şeye yeniden bir anlam yüklemek ister gibi... Deli gibi kıskanılmak istersin mesela. Yine gelsin de deliler gibi kıskandırayım onu dersin. İstersin. İstersin ama işte olmaz. Her şey yaşanmış ve bitmiştir. Hiçbir şeyin onu getiremeyeceği bir uzaklıkta olduğun zamanlarda, nereye gidersen git aslında hep ona gelirsin. 

10 Şubat 2013 Pazar

 Diyorum ki: Bu gidişlerin de bir zamanı olmalı. Geri dönüş için bir kapı bırakmalı misal. Kötü bir zamanda gitmemeli. Kötü bir zamanda giden seni hep kötü zamanlarda hatırlar çünkü... Giden tekrar dönmek istemez bu yüzden. Geri döndüğü zaman her şeyin bıraktığı gibi kalmasından korkar. Gittiği zaman elde ettiği rahatlığa tekrar kavuşamayacağından korkar. Gurur yapar, tabular oluşturur, hep kötü zamanlarda kalır aklı... Geri dönmek istese bile dönmez bu yüzden... Hiçbir şeyin değişmeyeceğinden korktuğu için dönmez.

Öyle bir zamanda gitmeli ki dönüşü de mümkün olmalı... Kötü bir zamanda gitmemeli.  Çalmaya cesaret edeceği bir kapı, en azından bir tane kapı açık bırakılmalı. 

7 Şubat 2013 Perşembe

Kime bakarsan bak onu görürsün. Aynı onun gibi gülüyor dersin. Aynı onun gibi yürüyor dersin. Aynı onun gibi...

Bir şeyleri hep ona benzetirsin. "Lan yoksa bu o mu?" dersin karşından gelen birine bakarken, o olmadığında anlarsın... Anlarsın. Unutamayacağını anlarsın mesela. Yıllar geçtikçe unutacağını sandığın zamanlara güler geçersin. Zaman geçtikçe daha çok özlediğini anlarsın. 

Anlarsın anlamasına ama neredeyse her gün beraber bindiğin otobüse de an gelir bir yabancıymış gibi binersin.  Birlikte binmesen bile gözlerin onu arar, ne olur o da otobüste olsun diye istersin. Bir yerlerde öylece duran bir umut ışığı için istersin bunu!..Neredeyse ciğerini bildiğin insanla karşılaştığın zaman görmemelizlikten gelmenin ne demek olduğunu da anlarsın. İçin içini yer ama bunu yaparsın. Her şeyi anlarsın ama neden bu durumda olduğunuzu anlamazsın...Anlayamazsın. 

6 Şubat 2013 Çarşamba

"Ne kadar çok hediye alırsa o kadar çok seviyor...". Yok böyle bir şey. Daha çok tüketen, daha çok harcayan bir insan olman için uydurulmuş bir yalan o. İnanma bu yalanlara, 14 şubat da bu yalanın bir parçası.  Her şeyi tüketen, hesaplayan insanlar olduk çıktık. İmkansıza aşık olmak ne demek bilmeyen, mütemadiyen hesaplayan, cebindeki parasına göre aşık olan insanlar olduk.  Yeşilçam aşkları diye bir şey kalmadı. Zengin kız, fakir oğlan aşkları tarihe karıştı. Hediye alabildiğin ölçüde seviyorsun(!) Hediye almak sevdiğini göstermenin tek yolu oldu. Farkında mısın?                                                                          

2 Şubat 2013 Cumartesi


Kaybetme korkusu duymadan sevmek,  sevmekten ziyade bir alışkanlık biçimidir. Ne kadar güvenirsen güven içinde birazcık da olsa bir kuşku taşımıyorsan, onu kaybederim diye korkmuyorsan, arada sırada ona karşı git-gel yaşamıyorsan... Sevmiyorsun. Sadece yüksek bir alışkanlığa sahipsin.

Sevmek kaybetmekten korkmaktır. Bazen yersiz bir şekilde şüphe duymaktır. Bazen saçmalamaktır. Bazen yapma dediklerini yapmaktır, yap dediklerini yapmamaktır. Alışkanlıkların dışına çıkmaktır... Alışmamaktır. Alışkanlıklara teslim olmamaktır

19 Ocak 2013 Cumartesi

İnsanoğlu her şeyi başarıyor. Parçalanamaz denilen atomu Einstein denilen bir adam çıktı parçaladı. Felix denilen bir adam ise aylar önce neredeyse imkansız gibi görülen bir yükseklikten Dünya'ya atladı, düşünsene, adam Dünya'yı parmağının ucuyla gösterdi. Say say bitmez. Yapılamaz denileni yaptı insanoğlu, çalışarak, gecesini gündüzüne katarak, inanarak başardı ama unutmaya bir çare bulumadı işte.

Hayatta belki de inanarak, deli gibi çalışarak başaramayacağın hiçbir şey yok unutmak dışında. Aklına getirmemeye çalışıyorsun sadece... Unutamıyorsun. Telefon numarasını, doğum gününü, birlikte yediğiniz bir yemeği, o gülüşleri unutamıyorsun. Tüm o fazlalıkları, gereksiz şeyleri unutuyorrsun bunları unutamıyorsun işte!.. Sadece yokluğundan daha kötü olan yokluğuna alışmanın acısı kalıyor yüreğinde. O kadar!