29 Aralık 2012 Cumartesi

Hani bazen çok güzel bir rüyanın ortasında uyanırız ya!..Daha sonra hemen tekrar yatıp o rüyanın devam etmesini isteriz ama bir türlü devam etmez ya!.. 

Belki de o rüyalar devam etse o kadar güzel tamamlanmayacak. Belki de o rüyaları bu kadar güzel yapan yarım kalmaları, tamamlanmamaları...

Bazen beklediğimiz insanların da o rüyalara benzediğini düşünüyorum. 

Belki de o insanları bu kadar güzel yapan ve bizleri bekleten de bazı yarım kalmış duygular. Belki gelseler bu kadar güzel olmayacaklar. Belki de biz onları beklediğimiz için bu kadar güzeller...

28 Aralık 2012 Cuma

Hani şair demiş ya: " Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi..." Sahi yetmez mi? Yeter. Bir bakış, bir gülüş, bir sesleniş yeterdi her şeyi anlatmaya. Öyle sayfalar dolusu yazılar yazıp anlatmak gerekmez, öyle saatlerce konuşmak da gerekmez. Bir "Merhaba" sıcaklığına yetinebilirdik. Bir gülüşe sığınabilirdik. Bir bakışa inanabilirdik.

Olmadı ama... Yetinemedik, sığınamadık, inanamadık. Neden bilmiyorum ama anlatmak bu kadar kolayken biz anlatmamayı seçtik... Yüreklerimizde söylenmemiş türkülerimiz, yaşanmamış güzel anılarımız ve artık anlatılması zor hikayelerimiz kaldı.                                                                                              

25 Aralık 2012 Salı

"Unuttum, artık eskide kaldı" dersin. Sonra bir yerlere sinmiş olan kokusu gelir burnuna... En derininde kalmış, sakladığın tüm özlemler canlanır. Daha çok özlersin. 

Her şeye bir nebze de olsa katlanmayı öğrenirsin ama kokusuna asla dayanamazsın.  Duyduğun her koku sana onu anımsatır. Belki kendisi çoktan gitmiştir ama kokularıyla hayatındadır. Tüm inandırıcılığıyla burnunun dibindedir. Ne yaparsan yap, nereye gidersen git!  O kokular gitmez. Onu yaşarsın tekrar tekrar. Unutmadığını, unutamayacağını o kokularla anlarsın.


22 Aralık 2012 Cumartesi

keşke


Keşke hiç gelmeseydin.
Keşke hiç tutmasaydın elimi. Keşke hiç sarılmasaydık. Keşke hiç bana gülmeseydin. Keşke hiç kokun sinmemiş olsaydı üzerime. Keşke hiç, bir sabah uyandığımda bana "Günaydın" demeseydin.

Belki o zaman gidişin bu kadar acı vermezdi. " Aman çıktı gitti hayatımdan " derdim sadece. Diyemedim işte,  hiç kimsenin senin gibi kokmayacak olması, hiç kimsenin bana senin gibi gülmeyecek olması,  hiç kimsenin bana senin gibi sarılamayacak olması, hiç kimsenin senin gibi "Günaydın" diyemeyecek olması gibi gerçekler var artık hayatımda.

 Sen bir defa gittin ben her gün uğurluyorum seni. 
 Keşke hiç gitmeseydin.                                                          Hakan Altay                                                          

21 Aralık 2012 Cuma

Yaşanmamışlıklar

Her gidiş geride bazı paranoyaklıklar bırakır. İnsan yitik bir aşkın sonrasında sebepsizce aramaya başlar onu... Belki onunla bir daha asla olmayacağını/olamayacağını da bilir ama insan bu, hiç vazgeçer mi? Vazgeçmez. İnsanların yüzüne sebepsizce "Acaba o mu? " diye bakar durur. İster ki o olsun. İster ki gözlerinin içine baksın, ister... İnsan bu, ne olursa olsun ister bunu...

İster çünkü hiç kimsede o yüzün sıcaklığını göremez, ister çünkü hiç kimse suratına onun gibi bir gülüşü yakıştıramaz, ister çünkü hiç kimse ona onun gibi bakamaz, ister çünkü hala yaşanmamış bazı şeyler vardır içinde. O yaşamadıklarını da onunla yaşamak ister. Aradaki tüm o engellere rağmen ister bunu, o yüzden her gördüğünü ona benzetir. Benzesin ya da benzemesin, benzetir insanları ona, bir şekilde benzetir. "Aynı onun gibi gülüyor, aynı onun gibi bakıyor, aynı onun gibi yürüyor" der. Der bir şeyler ama bilir de, hiç kimse onun gibi gülemeyecek, hiç kimse onun gibi bakamayacak, hiç kimse onun gibi yürüyemeyecek... Bunu bile bile yaşar. Hep bir yaşanmamış duygular vardır içinde, söylenmemiş şarkılara benzer.

19 Aralık 2012 Çarşamba

Git

"Git" dersin. Gururun için git dersin misal. O anlamsız duygu sanki  ondan daha önemliymiş gibi ağzından dökülür: Git. Söylemek kolay gelir, gidince her şeyin düzeleceğini falan düşünürsün. Düzelmez. Çünkü bilirsin ki seni ona bağlayan aslında o düzelmesini istediğin şeyler. Farkında olmasan da o şikayetçi olduğun, o sevmediğin şeyler de bağlar seni ona.

Bu kadar kolay söylediğin bir kelimenin sonrası vardır. Sonrası hiç bu kadar kolay değildir ama... En zoru da o gittikten sonra yeni bir hayata alışmaktır. Alışamazsın. Alışan olmadı daha... Kimse alışamaz. Hayatından  gitmiş insanların yokluğuna duyduğun özlemle yaşarsın sonra, hiçbir zaman alışamayacağını bile bile... Saklarsın içinde. Soran olursa sanki umurunda değilmiş gibi davranırsın, serde "Gurur" var hani... İçin içini yer. Kimse bilmez. O şikayet ettiğin şeyleri sana kimse veremez ondan başka. Hep bir özlem içinde yaşarsın sonra...O anlamsız gururunu pohpohlayarak. 

17 Aralık 2012 Pazartesi

Olacak

Kıskanmayacak. Trip, tavır yapmayacak. Nazlanmayacak. Kızmayacak. Sus dediğinde susacak. Oldu. Başka? Robot mu  bu?

Kıskanacak. Trip tavır yapacak. Nazlanacak. Kızacak. Gerektiğinde beyninin etini yiyecek. Hepsi olacak. Çelişkileriyle zihnini karıştıracak. Sinir edecek seni. Olacak bunlar... Olmalı da... Seviyorsan olacak. Sevmek tahammül etmektir.

Onu öyle kabul etmek istiyorsan olacak hepsi... Sahi şöyle ağız tadıyla kavga edemedikten sonra ne gereği var o sevmelerin... Şöyle bağır çağır...Şöyle usul usul gelip sıkı sıkı sarılacak sonra sana. Unutacaksın her şeyi...

16 Aralık 2012 Pazar

eskimez

Bazı şeyler asla eskimez. Hayaller, masallar, şarkılar, en güzel filmler bile eskir, zamana yenilir. O eskimez. O kalır hep, direnir zamana, hep ilk günkü gibi kalır.

Nasıl eskiyebilir ki? Eskimez, ne olursa olsun, neler yaşanırsa yaşansın eskimez. Her gelişi ilk kez geliyor gibi olur, her öpüşü ilk öpüş gibi olur. 

Ne yaparsan yap eskimez. Kim gelirse gelsin, kim giderse gitsin... Belki eskimiş bir şarkıda, eskimiş bir masalda, eskimiş bir filmde, eskimiş bir hayalde onu bulursun. Hiç eskimemiş bir şekilde bulursun ama...Her şey eskir, o eskimez. Eskiyemez.


15 Aralık 2012 Cumartesi

öyle

İnsanlar birbirlerini özlemeyi unuttu. Özlemek sadece bir nostalji artık...Mektuplarda bıraktık özlemeyi... Kartpostallarda bıraktık o heyecanı... Aylarca babamızdan haber alamayıp hasretle yol gözleyen annelerimizde kaldı o duygu...

Dilediğin zaman arayıp sesini duyduğun kişiyi özleyemezsin ki... Özlemiyorsun da artık.. Aranızda mesafeler yok.  Üç dört günde tüketiyoruz her şeyi.. Her şeyi yaşayıp tüketiyoruz. Acelemiz var. Hep bir acelemiz var. Baş döndürücü bir hızın esiri olmuş gidiyoruz. Sanki elimize bir şey geçecek gibi, her şeyimizi anlatıyoruz, kendimizi tamamen ele veriyoruz. Elde bir gizem kalmıyor bir süre sonra sıkılmaktan başka... Bu yüzden ilişkilerinin ikinci üçüncü gününde birbirlerine "Hayatım, aşkım" diye seslenen çiftleri görünce sırıtarak gülesim geliyor. Her şey basitleşmiş, sığlaşmış, cıvıklaşmış, vıcık vıcıklaşmış...

Özlemek nostalji olmuş...

13 Aralık 2012 Perşembe

ses

Sesini özlemek diye bir şey var. En dayanılmaz olanı da bu... En zoru, en katlanılmaz olanı da bu... Telefon çalacak diye beklerken, bir "Alo" yu beklemek ne demek bilir misin? Her gelen aramayı acaba o mu diye açmak ne demek bilir misin?

Sırf sesini duymak için yanlışlıkla arıyor gibi yaptıysan, gizli gizli telefondan aradıysan sende sesini özleyenlerdensin demektir.

Sanki her özlemi dindirecek bir şeyler var, ne bileyim işte fotoğraflar falan ne güne duruyor. Ama o sesi unutamıyor insan, özlüyor...Her geçen gün daha çok özlüyor. Katlanılmayacak düzeye gelene kadar özlüyor. Bir "Merhaba" deyişi, bir "Alo" deyişi özlüyor insan. 

Sanırım en katlanılmaz olanı kimsenin onun gibi sana seslenemeyecek olması. Ve bunu bilerek her geçen gün özlemle yaşamak...

12 Aralık 2012 Çarşamba

sarılmak

Sarılmayı ihmal etmeyin. Sevdiği insana son bir kez daha sarılmak için sahip olduğu her şeyi vermeye hazır insanlar var. Sarılın.

Ama ne kadar sarılırsan sarıl, hep "Son bir kez daha sarılsaydım keşke" diyeceksin. Bu eksiklik, özlem tüm benliğini kuşatacak. 

O son sarılmalar hiç gelmeyecek, yüz defa da sarılsan bin defa da sarılsan yine de "Son bir kez daha sarılsaydım keşke" diye için içini yiyecek. Ne kadar sarılırsan sarıl hep eksik sarılacaksın.

11 Aralık 2012 Salı

Böyle

Hani gizli gizli seversin. Bir bakışı yakalamak için uğraşır, bir gülüşe milyonlarca anlam yüklersin ya!..Onun tadı hiçbir şeyde yok. Olmayacak da... Hiçbir bakış yerini tutamayacak, hiçbir gülüş yerini dolduramayacak onun... Gizli ya hani...O bakışlar, o gülüşler gizli gizli ya...

Nasıl güzel olan şeylerin çoğu yasak ve zararlıysa, bu da öyle. Tüm o anlamlar, o heyecanlar bu gizden besleniyor. Beslenecek de...

Hiç kimse bilmeyecek. Hiç kimse anlamayacak. Hiç kimseye anlatmayacaksın.Bir sen bileceksin, bir sen anlayacaksın. Bir de o...Belki o da bilmeyecek. Bırak bilmesin. Kimse bilmesin. Bir sen bil. Bir sen anla. O yeter. Günbegün büyüsün içinde... En güzeli böyle, emin ol böyle...       Hakan Altay

10 Aralık 2012 Pazartesi

Şarkı

Bazı şarkılar var ki her yerde çalmamalı. Öyle şarkılar biliyorum ki içerisinde nice anlamlar var. Kaç "Anı"  sığdırılmış, dinleyenin beynine balyoz gibi inen şarkılar... Bir ritme, bir söze, bir söyleyişe teslim olduğumuz... 

Diyorum ki:

Öyle her şarkıyı "Bu bizim şarkımız olsun" diye sahiplenmemek gerek. Sonra o şarkılar onsuz da çalıyor, paramparça ediyor dinleyince...

Şarkılarda hatırlamak... En çok acı veren de bu...
                                                                                                        Hakan Altay
                                                                                                                   

8 Aralık 2012 Cumartesi

seni seviyorum

"Seni seviyorum" cümlesi sevgi belirtmekten daha çok bir soru cümlesidir.  Çoğu zaman sevdiğimizi söylemek için değil, karşımızdakinin bizi sevdiğini duymak, hissetmek için söyleriz bu cümleyi. Sonunda bir soru işareti yoktur evet; lakin her söyleyişin sonunda bir "gizli" soru işareti vardır. Cevap bulmayı bekleyen...

 Seni seviyorum... (Sen de beni seviyor musun?) 

6 Aralık 2012 Perşembe

koku

Her şey gider. Onun kokusu gitmez.  Bir yerlerden gelir o koku, bana kalsa " parfümler de insanlara özgü üretilmeli, kimse onun gibi kokmamalı" derim. Ama öyle olmuyor işte.  Bir yerlerden onun kokusu geliyor, heyecanlanıyorsun...İnsan bir kötü oluyor.


Her şeyi öğrenirsin. Onu uzaktan sevmeyi, sabretmeyi, ona bakmadan görmeyi, her şeyi...Bir onsuz olmayı öğrenemezsin. Bir de onun kokusunu duymamayı öğrenemezsin.  



Kokular sarar çevreni...Çepeçevre....Kuşatır benliğini...Sonra o öpüşler ısırık olur yüreğinde. Artık "yalnız" olduğunu anlarsın.


4 Aralık 2012 Salı

düş

Karanlık bir odada yürürken bir şeylere çarpmamak için tutunuruz ya hani.. bir bakışına, bir gülüşüne öyle tutundum. "Çarpmamak" için...

O bakışlara, o gülüşlere dünyalar sığdırdım sonra. Anlamlar ürettim. Düşlerime sığındım. İnsan en zor zamanlarda düşlerine sığınır ya hani bilirsin, çıldırmamak için yapar bunu...Ben de kendimi en yalnız hissettiğim zaman düşlerime sığındım. Düşlerimde gülüşün vardı, bakışın vardı. Çıldırmamak için ürettiğim anlamlar vardı.

Kimseye paylaşmadım. Kimseye anlatmadım. Sadece bakışıma, gülüşüme gizledim her şeyi. Baktığında göresin diye. Elinle koymuş gibi bulasın diye ...

Buldun mu?..

3 Aralık 2012 Pazartesi

şehir

Bir şehir içindeki insanlarla güzeldir. İçindeki insanlarla güzelleşir şehir. O şehri sizin için güzelleştiren insanlar vardır. O insanlarla bir şeyler mana bulur. Şehir gizlice tanıktır size, güzelliğinize, birlikteliğinize, mutluluğunuza... Gittiğiniz sinemada izlediğiniz bir film onunla güzeldir, gittiğiniz bir lokantada yediğiniz yemek onunla keyiflidir. Onunla her şey güzel olur. Gidin bir deneyin, onsuz aynı lokantaya gidin bakalım, aynı yemekten o tadı alamazsınız. Bazı tatlar bazı insanlarla güzeldir işte.

Caddeler, sokaklar, duraklar, sinemalar, lokantalar, şehrin dört bir yanı bir aşkın en büyük gizli tanığıdır. Onsuz her yer dile gelir, sana onu sorar: Hani nerede o?

Bazı insanların yokluğundan çok insana bu soru acı verir. Gizli, sessiz bir sorudur bu...Derinden, ince ince işler benliğine. Mahveder.

2 Aralık 2012 Pazar

eksik

Her gidiş kendi içerisinde bir eksiklik barındırır. Gider ve artık bir kişi eksik kalırsın. Bir bilet eksik keser sinemadaki kadın, bir kişi az yer ayırtır rezervasyon yapan adam, otobüste bir kişi eksik ücret ödersin. Bir kişi acıkırsın, bir kişi yürürsün, bir kişi uyursun. Bir kişi eksik öpersin, bir kişi eksik öpülürsün. Her oyuna bir kişi eksik başlarsın. Kim gelirse gelsin, hiçbir kimse dolduramaz onun yerini...

Gitmiştir. Eksik kalırsın, içinde hiç dolmayacak bir eksikliktir o. Şarkılarda, okuduğun bir kitapta, her parfüm kokusunda, onunla gezdiğin her yerde farkında olmadan onu ararsın. Sen artık kendi içinde bir kişi eksiksindir. Öylece tamamlanmamış, öylece tamamlanmayacak, öylece yarım yamalak...

Ve hep özlersin.

30 Kasım 2012 Cuma

özlem

Zaman geçiyor, sadece özlediğinle kalıyorsun. Hiçbir şey kalmıyor geriye, her duygu özlem karşısında anlamsızlaşıyor. Tüm o öfkeler, tavırlar, kızgınlıklar, üzüntüler "özlem" karşısında yelkenleri suya indiriyor. Çünkü anlıyorsun ki ona kızmıyorsan eğer  kızmanın da bir anlamı yok. Ona öfkelenmiyorsan öfkelenmenin de bir anlamı yok. Hiçbir şeyin anlamı yok.

O kavgalar var ya o kavgalar...Değerini bilin. Zaman gelecek o kavgalarınızı bile özleyeceksiniz. 

Özlüyor işte insan. İstediğin an göremeyip, şöyle elini uzattığında sarılamayınca daha bir özlüyor...
                                                                                                                                        Hakan Altay

29 Kasım 2012 Perşembe

sanmalar

Nasıl olur biliyor musun? "Konuşmayacağım" artık dersin. Dersin bunu, sadece dersin ama...Konuşursun. "Artık aramayacağım" dersin. Bir süre aramazsın, sadece bir süre ama...Sonra ararsın. "Bitti artık" bile dersin. Kafanda bile bitirirsin hatta...Ama bitmez. Neden bitmez biliyor musun?

Kafanda biten kalbinde bitmediği için bitmez. Konuşmadığın zaman hiçbir şeyin düzelmediğini gördüğün için bitmez. Aramadığın zaman ruhun daraldığı için bitmez. O anlamsız gururunun ondan daha önemli olmadığını anladığın için bitmez. Bitmez işte!..Ne yaparsan yap bitmez. Bittiğini sanırsın, "bitti bu sefer" dersin ama bitmez. Bir yerlerde bir şekilde çıkar karşına. O zaman anlarsın ki bitmemiş, o zaman anlarsın ki bitmeyecek!..

Ne olursa olsun bitmez. Biter sanma, biten olmadı hiç... Nasıl bitebilir ki, nasıl silebilirsin ki onu? O gülüşü, o bakışı silemezsin. Sadece hayat, size yaşamı daha katlanabilir kılmak için yeni alışkanlıklar kazandırır. O kadar.                                                                                                                         Hakan Altay

28 Kasım 2012 Çarşamba

Bırak Üşüyelim Biz

Ben  ne zaman üşümem biliyor musun? Şöyle ağız tadıyla kavga edemezsek üşümem, şöyle tuzumuz biberimiz olan kıskançlıkların olmasa üşümem, şöyle çelişkilerinle zihnimde tsunamiler oluşturmazsan üşümem. Üşümem işte. Bunlar olmazsa bilirim ki yalnız, berbat bir adamın teki olurum.

Ben üşümeyi severim. Kıskançlıklarını, sessizliklerini, gürültülerini, çelişkilerini seviyorum. Onlar ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da bize ait. Aynaya baktığımızda görmeyi istemediğimiz yüzümüzdeki izler gibi... Mükemmel olan bir şey yok. Varsa da her mükemmel olan kendi içerisinde bir sıkıcılık barındırıyor. Şarkılardan, filmlerden ya da kalın çerçeveli gözlük takıp, tuğla kalınlığında kitaplar yazan bilge adamlardan öğrenmedim bunu, kendim öğrendim. Sen öğrettin.

Öyle ya da böyle geçip gidecek işte hayat. Eğer ağız tadıyla kavga etmeden, gürültüsüz, kıskançlıklar ve nedensiz sessizlikler olmadan, sorunsuz geçecekse geçmesin.

Bırak üşüyelim biz. Sarılmak için bir nedenimiz olsun.        
                                                                                                             Hakan Altay

27 Kasım 2012 Salı

Bu özlem bitmeyecek

Ne olacak biliyor musun? Zaman geçecek yaşanmışlıkların üzerinden. Sensizlik ağır bir yokluk hissi yaşatacak bana. Sonra her gördüğümü sana benzetmeye başlayacağım. Benzesin ya da benzemesin, karşımda yürüyerek gelen birinin  aynı senin gibi yürüdüğünü düşüneceğim, trene binerken bir  parfüm kokusu gelecek burnuma, “bu onun kokusu  mu yoksa...” diyeceğim, sonra arkadan gördüğüm kaç kişiyi "acaba o mu?" diye merak edip yüzüne bakacağım. Bitmeyecek bunlar...İstesem de bitmeyecek. Bitmediği gibi de günbegün artacak bu paranoyaklıklar...Aynısı sana da olacak. Olmalı.

Biz birbirimizi yok etmiş olabiliriz. Ben sende, sen bende eksik olabilirsin. Ama olacak işte!..Her yerde seni arayacağım ben...Her kokuda, her senin gibi yürüyen birinde, her yüzde seni arayacağım. Hiç bulamayacağım. Bunu da biliyorum. Arayacağım ama...Hiç bulamasam bile arayacağım. Hiç göremesem bile o yüzleri sana benzeteceğim.

Belki de sana bir daha asla ulaşamadığım için yapacağım bunu...Sen de yapacaksın. Sen de beni arayacaksın. Aramam falan deme, ben arıyorsam sen de arayacaksın.  Arayacağız.

Ama hiç bulamayacağız. Hiç bulamayacağımızı bile bile arayacağız. Bu özlem bitmeyecek. 
                                                                                                                         Hakan Altay

26 Kasım 2012 Pazartesi

Gelsene

Gelsene. Aniden gel ama...Hiç hesapta yokken gel. Bir sabah çık ve gel. Kapımı çal. "Kim o?" diye sorduğumda "benim" de sevinçle. Bir anda karşımda bulayım seni.... Sanki biz hiç birbirimizi üzmemişiz gibi gel. Sanki her şeyi unutmuşuz gibi gel. Gel.  Her şeyi unutmayalım ama...Gülüşlerimizi unutmayalım. Kokumuzu unutmayalım. Ses tonumuzu unutmayalım. Bizi biz yapan şeyleri unutmayalım.

Gel.  Ne olursa olsun. Her şeyi unutalım. Herkesi unutalım. Geçmişte kalsın. Öyle olsun evet... Bazı şeyleri unutmayalım ama...Saklayalım zihnimizde...Hiç unutmamak için yazalım bir yerlere. İnsanlar okusun diye değil unutmamak için yazalım. Böyle kokardı diyelim, böyle gülerdi diyelim, böyle konuşurdu, böyle severdi diyelim.

Sonra "bir sabah kapımı çaldı ve böyle geldi" diyelim. Evet, diyelim bunu...

Haydi gelsene!.. Bir sabah gel!.. Aniden... Gelebilir misin?

Her şeyi unutmak istiyorum. Herkesi unutmak istiyorum. Sadece kokun, gülüşün, seslenişin kalsın zihnimde. Bu hasret yeter bize...

25 Kasım 2012 Pazar

Platonik

En masumu da "platonik aşk" dedikleri olsa gerek. Bir merhabayı yıllarca beklemek; belki görürüm umuduyla onun yaşadığı sokaktan geçmek defalarca...

Bir bakışı yakalamak mesela. O bakışa anlamlar sığdırmak...  Milyonlarca anlamlar sığdırmak... O anlamları hayallerle süslemek...  Paranoyalar üretmek, büyük bir sırrı taşır gibi taşımak onu... Heyecanla onu da içinde büyütmek her geçen gün...Belki bir gün olur umuduyla beklemek...Sadece beklemek. İhtimaller içerisinde sadece beklemek...

En çaresizi, en zoru gibi gözükse de aslında en güzeli de karşılık beklemeden, öylece sevmektir. İhtimaller içerisinde her geçen gün büyür içinde...Onunla yaşarsın. Onunla nefes alırsın aslında. Kimse bilmez. Kimse anlamaz. 

Sadece bir sen vardır sende. Senden sonra...

Ve ihtimallerin vardır.

Ve umutların vardır.

20 Kasım 2012 Salı

Unutamazsın

Biz şimdiye kadar kimi unuttuk ki? Kimi unutabildik? Her giden bizde kendisinden bir parça bıraktı. Oysa unutursun dediler bize, gelip geçer dediler. Yalan söylediler. Kimse unutamaz. Hatırlarsın işte. Bir yerlerde görürsün, hiç beklemediğin bir anda karşına çıkar. Aynı otobüse binersin, aynı caddeden yürürsün, aynı filme gidersin. Bir şekilde çıkar karşına. Çıkmaz sanma. O an tüylerin diken diken olur. Yutkunursun, telefonuna sarılırsın, başka şeylerle uğraşıyormuş gibi yaparsın. Yüzünü çevirirsin belki de...Ama sende bende biliyoruz ki için gider, bir bakarsın, "hiç değişmemiş" dersin, ya da "aa nasıl da değişmiş" dersin. Parmaklarına gider gözün, bakarsın öyle. 


Sana bir şey söyleyeyim mi? Zamanla unutursun diyecekler. Aldanma. Zamanla daha çok özleyeceksin, kokusunu havalarda hissedeceksin. Herkesi ona benzeteceksin... Bu o herhalde diyeceksin, yürüyüşünü, tipini ona benzeteceksin. Her yerde onu arayacaksın. Belki seni en çok üzen hiç kimsenin seni onun gibi sevemeyecek olması olacak...Ya da sen hiç kimseyi onun gibi sevemediğin için üzüleceksin. Unutamayacaksın.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama unutamayacaksın işte. O da unutamayacak. Hem biz şimdiye kadar kimi unuttuk ki?..

18 Kasım 2012 Pazar

Zaman

Her şeyi yaşayıp tüketmek istemiyorum. Ne bileyim, geleceğe bir şeyler bırakmalıyız. Sana baktığım zaman beni çeken şeyler olmalı, merak edeceğim... Beni hâlâ şaşırtabilmelisin yıllar sonra mesela. Bu yüzden olsa gerek bazen  kendimi saklamak istiyorum. Bazen kendini saklamanı istiyorum. Hani bir çocuğun çok sevdiği dondurmasını yavaş yavaş yemesi gibi. Öyle işte! Bende öylece zamana yayılalım istiyorum. 


İnsanları anlamıyorum. Neden bu kadar aceleciler? Oysa çok zaman var sevdiğin insanla yaşayabileceğin. Bir ömür var önümüzde...Koca bir ömür. Bu hız, bu telaş neden anlamıyorum. 

Bir insana her şeyini 2-3 günde anlatırsan, her şeyi yaşayıp tüketirsen o da senden 2-3 ay sonra sıkılır. Böyle olmamalı. Bir dondurmayı yavaş yavaş yer gibi...

Yaşamalıyız hayatı öyle. Acelemiz yok.

2.Blog

Malumunuz yazardarthvenom.blogspot 'da daha çok güncel konular, yaptığım faaliyetler hakkında yazıyorum. Karalamalar yapıyorum desem yeridir. Bu blogda ise daha farklı bir tarz deneyeceğim, elbette diğer yerde de yazmaya devam edeceğim. Ama farklı tarzda yazdığım yazıları burada toplama kararı aldım.

Diğer blog için: http://yazardarthvenom.blogspot.com/